Avukatlık
ülkemizde en yanlış bilinen ve en yanlış anlaşılan mesleklerden biri...
O kadar ki kimi
avukatlar bile kendi mesleğinin mahiyetine akıl erdirmekte acze düşüyor.
Vaktiyle evine kiracı olduğum bir avukat benden bahsederken şöyle söylüyordu:
“O avukat olamaz, çünkü avukatlık çenebazlık demektir, avukatlık yalan söylemek
demektir.”
Hayretler içinde
kaldım.
Geçtiğimiz günlerde
medyada bir haber yayınlandı. Bir hanım avukatın: “Kadına şiddet davasının
sanığını savunamam” diyerek görevinden ayrıldığı: “Tecavüz davasında sanığın
kadın avukatı dayanamadı...” yorumuyla duyuruluyordu.
Bir internet
sitesindeki şu yoruma bakınız (virgülüne dokunmadan): “avukat savunan bir
şahıstır. suçluyu da savunur suçsuzu da... suçlu olup olmadığını bilmediği bir
insanı bile savunabilir. maaşlı çalışıyordur, çalıştığı şirket hileyle
düzenbazlıkla uğraşıyordur, onu bile savunur. bu bağlamda avukat insani
duygularını ortadan kaldırabilen tam bir görev insanıdır. en acayip
mesleklerden biridir avukatlık ve avukat asla güvenilmemesi gereken bir
insandır nazarımda. (cyrano rumuzuyla yazan biri, Ekşi Sözlük).
Oysa Avukatlık
Kanunu’nda bu meslek şöyle tanımlanıyor: “Madde 1 - Avukatlık, kamu hizmeti ve
serbest bir meslektir.” Ve devamında: “Avukat, yargının kurucu unsurlarından
olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder”.
Ve avukatlığın amacı...
Bu amaç aynı yasada şöyle dermeyan ediliyor: “Madde 2 - Avukatlığın amacı;
hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve
anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk
kurallarının tam olarak uygulanmasını, her derecede yargı organları, hakemler,
resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. / Avukat bu amaçla
hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına
tahsis eder.”
Olay gayet vazıh:
avukatlık bir kamu hizmetidir, biiir. Yargının kurucu unsurlarından biridir,
ikiii. Öteki unsurlar: iddia (yani savcılık makamı) ve hüküm (yani yargıçlık)
unsurları... Avukatlık yargının savunma unsurudur...
Avukat adaletin ve
hakkaniyetin uygun olarak çözümlenmesine yardımcı olur.
Burada en önemli husus
şudur: avukat adaletin tecellisini sağlamakla görevlidir. O, suçu savunmuyor.
Suçun konusu her ne olursa olsun, o, suç işleyen kişiyi savunuyor. Çünkü onun
da savunulmaya ve adaletin tecellisine ihtiyacı var... Kişinin savunulması,
onun işlediği suçu savunma anlamını tazammun etmez.
“Kadına şiddet
davasının sanığını savunamam” diyen avukatın yanıldığı nokta tam da buradadır.
Avukat şiddet olayını savunmayacak, bu olayın failini savunacak ve adalet
nezdinde hakkaniyetin tecellisine yardımcı olacak.
Son zamanlar bazı
avukatların bazı davaları üstlenmekten kaçındığını, bazı savcıların bazı suç
konularında sanığın beraatını talep etmesi gerektiği halde bundan kaçındığını,
dahası bazı yargıçların bazı davalarda sanığı beraat ettirmesi gerekirken
kaçındığını, dolayısıyla davaların sürüncemede bırakıldığını görüyoruz.
Yargının bu üç temel unsurunun kendi asli görevini yerine getirmekten kaçındığı
bir durumda adaletin tecellisi için müracaat edecek başka bir yer kalmıyor.
Mesleğin mahiyetini bilmeden onun hakkında ipe sapa gelmez biçimde oluşturulan
önyargılar yok hükmündedir.
Adaletin her bir
unsurunun kendi misyonunun bilincine uygun bir tutum içinde davranması
beklenir. Görevini yerine getirmekten kaçınan veya korkan birinin o göreve
layık olmadığını ve o görevden ayrılması gerektiğini düşünüyoruz.
Rasim ÖZDENÖREN
Kaynak: https://www.yenisafak.com/yazarlar/rasimozdenoren/avukat-2045040